Atatürk Üniversitesi Pasinler Meslek Yüksek Okulu'ndan Dr. Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı, Türkiye'nin deprem gerçeğine dikkat çekerek, bu konuda bilimsel veriler sundu. Türkiye'nin büyük bir kısmı deprem kuşakları üzerinde yer almaktadır. Nüfusun çoğunluğu, yıkıcı depremlerin olabileceği bölgelerde yaşamaktadır. Bu nedenle depremlerle yaşamayı öğrenmek zorunludur.
Dr. Çakıcı, depremlerin levha hareketlerinden kaynaklandığını ve Türkiye'nin aktif levha sınırlarının kesişim noktasında bulunduğunu belirtti. Ayrıca, büyüklük ile şiddet arasındaki farka da değindi. Bir depremin büyüklüğü, açığa çıkan enerjiyi ifade ederken, şiddeti yerleşim alanlarında oluşturduğu hasarla ilgilidir.
Seminerde sismik boşluk kavramı da gündeme geldi. Uzun süredir büyük deprem üretmeyen fay segmentleri, enerji biriktirmeye devam ediyor. Bu alanların gelecekte 6 ila 7 büyüklüğünde depremler üretebileceği ifade edildi. Doğu Anadolu Bölgesi, geçmişte birçok yıkıcı depreme sahne oldu ve bu durum bölgenin yüksek sismik risk taşıdığını gösteriyor.
Erzurum Fay Zonu ve çevresinde geçmişte yaşanan büyük depremler, bölgenin gelecekte de sismik risk altında olduğunu ortaya koyuyor. Bu nedenle, mikro-bölgeleme çalışmalarının önemi vurgulandı. Dr. Çakıcı, deprem zararlarını azaltmanın bilimsel planlama ve hazırlıkla mümkün olduğunu belirtti.
Son olarak, teknolojiyle geliştirilen erken uyarı sistemlerinin, depremlere karşı alınacak tedbirler arasında önemli bir yer tuttuğu vurgulandı. Bu sistemler, deprem dalgalarını insanlardan önce algılayarak uyarılar gönderebiliyor. Türkiye'nin deprem gerçeğiyle yüzleşmesi ve hazırlıklı olması gerektiği ifade edildi.
